Sivas’ı çocuk denecek yaşta bir Eylül serinliğinde terketmiştim. Tabii geri dönmek üzere. Yıllar sonra heyecanla geri döndüm,bir daha ayrılmamak üzere.
Sivas dışında anlıyorsunuz Sivas’ın kıymetini. Hani derler ya;
”ol mahiler ki derya içredirler,deryayı bilmezler”. Sivas’lılar da şehirlerinin kıymetini gurbete çıkıncaya kadar bilmezler. Ne zaman ki bir vesileyle ayrılırlar buradan,işte o zaman başlarlar,hasret türküleri söylemeye,acıklı şiirler yazmaya.
Ben de dediğim gibi çocuk yaşta gurbetin ağır yumruğunu gözümün üstüne yiyince başladım çocukça şiirler y
azmaya:
Kalbimden kopan bir parçadırKıvrandırır beni Sivas Şehri.
Her çağlayışında acıklı bir ses
Ağlar durur Kızılırmak nehri.
Neden Sivas kalbimden kopmuştur,neden beni kıvrandırır,neden Kızılırmak ağlar durur? Şimdilerde bu soruları bana sormayın. Otuz küsur sene önce sorsaydınız,belki söyleyecek bir şeyler bulurduk.
Arkadaşlarımızın bir kısmının mezun olacağını biliyorum. Bir okulun en güzel günleri son günleridir. Okulu bitirenler için için sevinirler ama gizli gizli de üzülürler. Üzülmemek mümkün değildir. Çünkü yıllarca beraber olduğunuz en güzel arkadaşlarınızı bırakmak çok zordur. Hele bir daha görüşememek ihtimali varsa.
Geçen gün gördüm,İktisat Fakültesinin bir sınıfının duvarına meçhul birisi, şu satırları karalamıştı kurşun kalemle;
Burası Sivas gülüm
Günü gününden kara.
Bir sana hasretim
Bir de gelmeyen bahara.
Hemen gençlik yıllarıma döndüm,yani talebeliğime,yani otuz yıl öncesine. Ah
, o zamanlar duvarlara yazı yazmıyordum fakat karamsarlık kalbimi çiziyordu. “ Erzurum beni bitirdin “diyordum. Kazasız belasız ayrılırsam senden,daha gelmem,diyordum. 1975 yılının bir yaz gününde arkama bakmadan ayrıldım Erzurum’dan geri dönmemecesine. İşe bakın siz ki;tam onbeş gün sonra Ankara’da rastladığım okul arkadaşlarımın arasına (bilet bulamadığım için) sıkışarak Erzurum’u gezmeye geldim. Dönerken yaşlı gözlerle döndüm. Şimdi otuz şu kadar sene oldu,zaman zaman uğrarım Erzurum’a, nemli gözlerle gezinirim sokaklarında. Ama artık ne Erzurum eski Erzurum’dur,ne de ben,eski ben...
Arkadaşlar ben bunları size ne diye anlatıyorum biliyor musunuz?Şu anda siz ,okulu bitirenler ayı halet-i ruhiye içerisindesiniz. Şimdi hepiniz veya en azından bir çoğunuz ayrılacaksınız Sivas’tan. Bazılarınız geri döneceksiniz. Dönmeyenleriniz unutacak mı Sivas’ı?Zannetmiyorum. Unutanlar,unutulurmuş. Onlar vefasız olanlardır. Biz vefasızları geçelim.Bu şehir hep içinizde yaşayacak. Bir ömür boyu bir hadise karşısında ;ben Sivas’ta iken veya ben öğrenci iken veya ben İlahiyatta iken diye başlayan dolu dolu cümleleriniz,misalleriniz hiç bitmeyecektir. Belki falan ayrıntıyı veya filan hadiseyi unutabilirsiniz ama benim otuzbeş yıllık kadim dostum,
Fakülte Sekreterimiz Ahmet Özaydın’ı (nam-ı diger Çerkez Ahmet’i ) nasıl unutacaksınız? Her derde deva,her hastalığa çare,her yaraya merhem olan Ahmet Özaydın dostumuzu unutmak mümkün mü?O ki (samimiyetle söylüyorum) kendi çocuklarından fazla sizlere zaman ayırıyordu. O’nu unutamayanlar,okulu da unutamayacak,dolayısıyla bizi de unutamayacak.
Hele başından beri kütüphaneyi oluşturmaya çalışan,onu dostlarından bile kıskanacak kadar çok seven, kitapları tabir caizse babasına bile emanet edemeyen (hocanız,abiniz,amcanız,her ne sıfatı layık görüyorsanız) beni de unutamayacaksınız biliyorum. Kitapları alırken,verirken,geç getirirken,yanıma tedirgin ve ürkek bir şekilde gelirken takındığınız tavırları benim unutmama imkan var mı?Siz aslında Sivas’ı unutmak isteseniz bile unutamazsınız. Çünkü hiçbiriniz vefasız değilsiniz.
Acaba diyorum ,siz hiç Ulu Cami’de namaz kıldınız mı?
Meşhur İstasyon Caddesinde gezinirken yorulup Cıbıllar parkında mola verip dinlendiniz mi?
İstasyonda hiç bir arkadaşınızı beklediniz mi?
Taşhanda hiç filozofca bir çay içtiniz mi?
Sivas sokakların da başıboş,kampüs içerisinde hiç ürkek ürkek gezdiniz mi?
Gece yarısı Sivas sokakların
da huzurun kalbine kalbine , pervasız bir şekilde dolaştınız mı?
Çifte Minare,Gökmedrese,Şifaiye ve Buruciye medreselerini hiç hayran hayran seyrettiniz mi?Sivas’ın bir çok bölgesinden görünen Yukarı Tekke Mezarlığına hiç ürpererek baktınız mı?
Evet baktınız,hepsini de yaptınız,kimbilir hem de kaç defa. Öyleyse artık buraları unutamazsınız arkadaş. Buna ne Sivas müsaade eder,ne dostlarınız,ne de hatıralarınız. Siz yaş ilerledikce hatıralarla yaşanacağını da öğreneceksiniz.
Evet arkadaşlar,şimdi gidin,büyükleriniz sizi bekliyor. En az 4 yıldır evinizden uzak olduğunuz için onların sizi sabırsızlıkla beklemesi çok normal. Sizin de onları bekletmemeniz gerekiyor. Buradan süratle ayrılacağınızı biliyorum. Ama bir müddet
sonra bir bahane bulup en kısa zamanda Sivas’a uğrayacağınızı da biliyorum.,Çünkü gençliğinizin en az dört yılını alan bu şehir,hatıralarınızı daima yaşatacaktır. Siz nereye gitseniz,dolu dolu gençlik hatıralarınızla Sivas da oraya gelecektir. Siz dönmeseniz bile...Şimdiye kadar hiç kimse hatıralarından yani kendinden kaçmayı becerememiştir.
Duvarlara şiir yazan meçhul şair, Sivas’ın gelmeyen baharını hasretle bekliyormuş dedik ya. Söylemezsem kahrolurum;Bak arkadaş gelmeyen baharı bekliyorum diye şehrimize kahretmeye hakkın yok,çünkü bu şehir benim şehrim.
Bahar gelmiyorsa Sivas’ın suçu ne?Sonra baharı bekleyen bir tek sen misin?Bak ben elli senedir bekliyorum,gelmiyor.
Her defasında a
caba diyorum beklentilerim bir başka bahara mı kaldı?
Kasım Demir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder