Hatıra veya çoğul haliyle Hatırat,bir kimsenin başından geçen olayları anlattığı yazı çeşidinin adıdır. Tanınmış siyaset,sanat veya devlet adamlarının yazdıkları hatıraları,kendi devirlerindeki önemli hadiselerin aydınlatılması bakımından önemlidir.
Bu güne kadar hatıratını yazan önemli şahsiyetler bir çok tarihi hadiselere ışık tutmuştur ama ne yazık ki toplumumuzda hatırat yazmak pek yaygınlaşmamıştır. Hatıratın en güzelini de edebiyatçılar kaleme almıştır. Kalemlerinin gücü,kelimelerinin de insicamıyla döktürmüşler,aklımızı başımızdan almışlardır. İşte “ 6.Şehir “ bunlardan biridir.
Kitaba ister hatırat deyin,ister deneme,isterseniz şehir tarihi,kim ne derse desin bu alanda şehrimizin okur yazarları arasında bir çığır açmıştır. A.Turan Alkan hocamızın izinden gitmeye çalışan bazıları da bu vadide kalem oynatmaya çalışmışlar,aslında fena da yapmamışlardır.
Yıllar önce 6.Şehri okuyunca üstadın hepimizin yerine bu kitabı kaleme aldığını zannettim. Kitapta anlattıklarının hemen hepsini sanki yaşamıştım. Sanki değil bizzat yaşamıştım. Sivas’ın çarşıları,faytoncuları,kuşbazları,ekabirleri,garibanları hatta sarhoşları gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Hatta hiç sevmediğim sarhoşları bile bana daha bir sevimli gelmeye başladı. Üstadın kitabın mukaddimesinde bahsettiği Mitat ENÇ’in Uzun Çarşının Ulu’ları isimli kitabını bile bulup okudum .Ama üstadın 6.Şehri bir başkaydı .Zannederim o kitap benim hatıralarımı,hatıralarımın geçtiği mekanları anlatıyordu. Sadece benim ismim yoktu kitapta. Hepimizin hislerine tercüman olmuştu.
Şimdi hatırlıyorum 6.Şehir neşredilince Sivas’ta sohbetlerin birinci maddesini oluşturuyordu. Sivas dışındaki iflah olmaz Sivas’lılar tarafından telefonlarla,mektuplarla kitap ısmarlanıyordu. Bu iflah olmazlardan biri de bendim. O yıllarda Tekirdağ’da ikamet ediyordum ve fena halde gurbet halleriyle muzdaripdim. Bir ara sıla-i rahim için geldiğimde İslam Kitabevinden 5-6 tane 6.Şehir aldım. Götürüp Tekirdağ’daki Sivaslı arkadaşlarıma okumalarını tavsiye ederek hediye ettim. Her karşılaşma ve ziyaretimde kitaptan söz açıyor,lakin ağızlarından bir tek kelime alamıyordum. Alçaklar kitabı (henüz) okumamışlardı,bundan sonra da okumayacaklardı. O kitaplara verdiğim paraya değil de kitaplara o zaman çok acımıştım. Onlarla alakamı zamanla kestim. Şimdilerde o kadir kıymet veya hediye kıymetini bilmeyen insanlarla daha da görüşmüyorum.
Hatıraları kaleme almak,hatıralarla yaşamak,onları unutmamak,başkalarıyla paylaşmak ne güzel. Benim bir arkadaşım var sadece hatıralarıyla yaşıyor. Elli yaşını geçtiği halde beş altı yaşındaki hatıralarının ne kadar taze olduğunu onu dinleyince anlıyorsunuz. Adı Halil Aktaş. Kendisi İstanbul’da mermer ticareti yapıyor. Onu dinlerken küçüklüğünüze hatta gençliğinize dair önemli bir çok anekdotun zihninizden silindiğine nasıl hayıflanıyorsunuz. Henüz hatıratını kaleme almadı. Fırsat bulur da hatıralarını kaleme alırsa ilk okuyacaklardan birisi olacağıma söz veriyorum. Onun rahmetli Ehli (A.Turan Öztürk)ün maceralarını anlatırken yaptığı ince tesbitlere bayılıyorum. Kalender,cömert ve dost canlısı bu dostumun bu meziyetlerinden bazılarının kaybolduğuna dair Çerkez Ahmet’den dinlediğim nutuklara da inanmıyorum. Bir mermerin kendisiyle uğraşanların kalplerine tesir edeceğini de zannetmiyorum. Ve ayrıca Halil Aktaş dostumuza da güveniyorum.
Çocukluğumdan beri hatıra kitaplarına bayılırım. Her hatıratı iştahla ve hepsinden ayrı ayrı lezzetler almak suretiyle okurum. Oysa hatıralar özeldir ve çoğu kere de sadece yazanı ilgilendirir. Olsun ben anlatılan özel hatıraları da severim. Tarihçiler beni gayri ciddi bulsalar da yine söylerim;hatırat yazmak bir nevi gayri resmi vakanüvisliktir. Çünkü aynıyla yazılan bir hatırat, bazı tarihi hadiseleri mutlaka aydınlatır. Hatıra ve hatırat şimdilerde anı ve anılar oldu ve öyle de anılır oldu.
Bunları niye anlatıyorum ki durduk yerde. Efendim siz mevzuya giriş yaptığımı farzedin. Dedim ya hatıra kitapları her zaman dikkatimi çekmiştir. Şu anda elimde Kitabevi yayınlarından yeni çıkmış bir kitap var. Adı “Kabakyazısı Bir Sivas’lının Anıları”.Yazarı Güven Karabenli. Ben henüz kendileriyle tanışamadım,tanıyana da rastlayamadım. Kitabın ön yüzünde bir resmi var. Şöyleki başında bir kovboy şapkası,üzerinde eski bir mont. (montun yalnız yakaları görünüyor). Sakalı uzun.(Yalnız sakalı pek öyle hacı hoca sakalına da benzemiyor.)Gözlerini de kısmış öylece duruyor fotoğrafta. İşte şimdi Sivas’lı olduğunu kıs kıs gülmesinden çıkardım. Evet bu bir Sivas’lı. Hem de Alibaba’da yani bizim mahallede doğmuş bir Sivas’lı. Çocukluğunun ve gençliğinin bir kısmını Sivas’ta geçirmiş. Ailesi Kabakyazısının ilk sakinlerinden. Cavuşbaşını gayet iyi tanıyor.Şu harika tesbitler onun: Çavuşbaşı Sivas’ın Harlemiydi. Bütün kabadayılar,katiller,hırsızlar,belalılar,yankesiciler Çavuşbaşı Mahallesinden çıkardı. Değil Çavuşbaşına gitmek,o tarafa bakmaya bile korkardık.Bu mahallenin çocukları ne zaman biraz eğlenmek isteseler bizim mahalleyi basar ve bize eşşek yükü sopa atarlardı. Onlara göre bizler “çikolata çocuklarıydık”.Herhalde öyle olmalıydıkki o kadar sopayı yer,bir kez olsun karşı koymaya kalkışamazdık.
Hakikaten bu Çavuşbaşı Mahallesinin esrarı neydiki,bu mahalleye girilemezdi,girilirse sopa yemeden çıkılamazdı. Bazen yolumuz kestirme olsun diye girerdik,çıkıncaya kadar azap çekerdik. Sokaklar uzar da uzardı. Aslında bir Yüksek Lisans konusu olacak bir mahalle. Sosyologlara duyurulur .Şimdilerde işlevini yitirdi ama geçmişe dönük iyi bir incelemeyi hakediyor Çavuşbaşı Mahallesi.
Güven Beyin babası 1960 lı yıllarda İlköğretim Müfettişliği yapmış Ahmet Karabenli. O yüzden yazar aksini iddia etse de el bebek gül bebek büyütülmüş,karnı tok,sırtı pek yaşamış. Sivas’ın en güzel okullarında okumuş,tahmin ederim en iyi hocalardan da ders almıştır. Düşünsenize annesi o zamanlar gazete okuyormuş. Bak bak bak...Hangimizin anası (bizim nesli kastediyorum) o zamanlar okuma yazma biliyordu.?Vay babam vay.
Ve Güven Karabenli Deniz Gezmiş’in çocukluk arkadaşı imiş. Ona kıtabında bir bölüm ayırmış .Deniz Gezmiş’in babası Maarif Müdür Yardımcısı,annesi öğretmen. Koyu CHP lilermiş.27 Mayıs İhtilaline en fazla onlar sevinmiş. Çoğunluğu DP li olan bir çok mahalleliyi karşılarına almışlar. Böyle diyor Karabenli. Bu satırlardan ana babanın fanatizminin çocukları nereye götürdüğünü tahmin edebilirsiniz. Babası İstanbul’a tayin edilince lise son sınıfta iken arkadaşlıkları bitiyor. Ve:
“İki sene sonra da ben İstanbula gidip Üniversiteye başladım. Deniz’i birkaç defa kalabalık gurupların önünde yürürken gördüm. Acele acele sarıldık,kucaklaştık. Sonra o yoluna devam etti.”diyor. Sonrasını biliyorsunuz.
Yazarın okul hatıraları çok tatlı ve güzel. Selçuk İlkokulu,Selçuk Ortaokulu,4 Eylül Lisesi hatıraları bir solukta okunacak cinsten hatıralar. Öyle ki okul arkadaşlarının numaralarını bile unutmamış. Hocaları Numan (Kurukafa) Bey,K.Ahmet,Şahap Abi,Muazzez Hanım,Mehmet Bey,Düriye Hanım,Allahlık Ali Bey,Recai Emmi,Müze Müdürü Behçet Bey ve Müdür Kürt Aziz hakkında anlattıkları çok hoş doğrusu. Hele bir kimyacı Vasviye Hanım ile olan bir hatıraları var ki sizin için seçtim onu:
“Biz Sivas Lisesinde kimbilir kaç sene kimya okuduk. Laboratuvar nedir hiç bilmediğimizden,her şeyi ezberlerdik. Vasviye Hanım diye tatlı bir kimya hocamız vardı;orta yaşlı,çok iyi huylu ve kibar biriydi. Her nedense hiç evlenmemiş,herhalde hiç kimseyle kimyası uyuşmamıştı.
Bir gün laboratuvara gidileceği haberi geldi. Bu şimdiye kadar laboratuvar nedir bilmeyen 6 Edebiyat A talebeleri için büyük bir haber,adeta bir dönüm noktasıydı.159 İlhan laboratuvara giderken bayramlıklarımızı giymemizi teklif etti. Derken o gün geldi. Vasviye Hanım büyük bir gururla önümüze düştü ve bizi laboratuvara götürdü. Eline cam bir tüp aldı,içine birkaç parça çinko attı,sülfürik asit ilave etti ve tüpü çalkalamaya başladı. Sonra Madam Köri pozlarında 1025 Selahattin’e döndü.
“Ne yapıyorum oğlum Selahattin?”
“Çalhalıyon hocam,çalhalıyon.”
Yazarımızın buna benzer bir çok hatırası var. İyi güzel akıcı yazmış da hiç sansür etmemiş. Bir iki yerde kullandığı kelimelerin sadece bir harfının yerine tek nokta koymuş,onu da hemen anlıyorsunuz. Bunu çoluk çocuk okur da ayıp olur dememiş. Her neyse Sivas’tan tahsil için İstanbul’a, oradan Kanada’ya gitmiş. Tekrar dönüp Marmaris’e yerleşmiş. Şimdilerde Marmaris’te turizmcilik yapıyormuş. Yengemiz de Kanada’lıymış Marmaris dedim de onun bir de Marmaris hatırası var. Marmaris’te amcasının ve abisinin yanında kalırken birkaç yıl önce ölen şu meşhur şair Can Yücel ile yaptıkları kavgayı anlatmış. Abimle hiç tanımadığımız bir sakallı adam hiç yoktan kavgaya tutuşunca amcama koştum ki abimi ayırsın, kavgaya meydan vermesin diye. Amcam koştu geldi,gelir gelmez adamın kafasına şemsiyeyi geçirdi diyor. İşte ta Marmariste Sivas’lıların sopasını yiyen şu meşhur şair Can Yücel değil miymiş? İşe bakın siz.
“Can Yücel ölümünden kısa bir süre önce kendisiyle yapılan bir röportajda,1960 senelerinde Ege kıyısına yerleşmeye karar verdiğini fakat kafasına yediği bir şemsiye darbesi yüzünden İstanbul’a geri döndüğünü,iyi de yaptığını söyledi.”
Yazar kitabının bir kısmını İstanbul,bir kısmını da Marmaris hatıralarına ayırmış. Artık daha fazla nakletmeyelim. Merak edenler okusun.
Yalnız benim merakımı mucib olan şu;Sayın Karabenli Sivas’ta doğmuş,çocukluğu ve gençliğinin büyük bir kısmı burada geçmiş,aklına gelen bütün anılarını da yazmış,ancak hiç cami,namaz,oruç,ramazan gibi terimlerin yakınından bile geçmemiş. İnsanın “gardaş la sen çocukken hiç mi camiye gitmedin,toplu teravih namazlarında çocukça hiç mi gülmedin,baban hiç mi cumaya gitmedi,anan sana hiç mi abdest aldırmadı”diyesi geliyor. Ne yalan söyleyim bir iki anı da bunlardan okumayı isterdim. Çünkü burası Sivas,Kanada değil ki. Neyse artık, hatıratın tenkidi olur muymuş diyenleri duyar gibi oluyorum.
Günlük vaka ve hadiselerin anlatıldığı yazıldığı (biraz resmi) eserlere eskiden “Vak’ayiname” denirmiş. Ruzname de böyle. Şimdilerde “günlük”diyorlar ve çoluk çocuk herkes günlük tutuyor. Başlarından geçen incir çekirdeği mesabesindeki (çok kıymetli) anılarını, kilitli ve rengarenk defterlerine not ederek,onları bir define gibi saklıyorlar. Belki de iyi ediyorlar. İleride bu anıların bir kara kutu yerine geçmeyeceğini kim bilebilir. Şiddetle tavsiye ediyorum arkadaşlar,sizler de hatıralarınızı mutlaka ama mutlaka bir yerlere kaydedin. Hangi şair söylemiş bilmiyorum:Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.
KASIM DEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder