Anladım işi , sanat Allah’ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
N..F.KISAKÜREK
Şu fani dünyada en çok arzu ettiğim şeylerden biri de sanatkar olmaktı. Maalesef olmadı. İhmallikten,tembellikten bir baltaya sap olamadım. Yalnız sanatı ve sanatkarı sevmekten de hiçbir zaman vazgeçemedim. Ne zaman bir yerde bir sanat eseri görsem,hayranlıkla gıpta ile ve zevkle ağzım açık seyrederim.
Ne zaman da bir sanatkarla karşılaşsam onu tebrik eder,takdir eder ve hürmette kusur etmem. Bilirim ki sanatkar normal insan değildir. Zaten sanat kolay olsa herkes tarafından her zaman yapılır. Oysa sanat bir azim işidir,sabır işidir,kabiliyet işidir. Bir sanatkar bu işe yıllarını vermiştir. Kim bilir belki de ömrünü vermiştir. Ben yan gelip yatarken malaya’ni işlerle meşgul olurken sanatkarın; zamanını,azmini,sabrını,emeğini,göz nurunu ve parasını harcayarak belli yerlere gelmiş olduğunu bilir ve ondan dolayıdır ki ona hürmet ederim.
Ne zaman da bir sanatkarla karşılaşsam onu tebrik eder,takdir eder ve hürmette kusur etmem. Bilirim ki sanatkar normal insan değildir. Zaten sanat kolay olsa herkes tarafından her zaman yapılır. Oysa sanat bir azim işidir,sabır işidir,kabiliyet işidir. Bir sanatkar bu işe yıllarını vermiştir. Kim bilir belki de ömrünü vermiştir. Ben yan gelip yatarken malaya’ni işlerle meşgul olurken sanatkarın; zamanını,azmini,sabrını,emeğini,göz nurunu ve parasını harcayarak belli yerlere gelmiş olduğunu bilir ve ondan dolayıdır ki ona hürmet ederim.
Şüphesiz şehrimizde bir çok sanat dalında bir çok sanatkar vardır ve hala da yetişmektedir. Bu bizim için ancak bir iftihar vesilesi olur. Yeri geldiği zaman şehrimizdeki bu gayretli insanlardan da bahsederiz.
Ben sözü bir sanatkar kardeşimize getirmek istiyorum. Yıllardır İstanbul’da ikamet eden ama bir gün dahi memleketinden,eşinden, dostundan ve inancından bağını koparmayan bir sanat adamını tanıtmak istiyorum sizlere. Kendisi 35 yıldır İstanbul’da yaşıyor. Zaman zaman Sivas’a geliyor,gidiyor,dostlarıyla görüşüyor. Dostları da her İstanbul’a gidişlerinde mutlaka ona uğruyorlar. Çünkü ona uğramamak bence bir eksikliktir. Onu sizler de tanısanız eminim dizinin dibinden ayrılmak istemezsiniz. Biz ona kısaca Üstad deriz. Adı Talip MERT’dir. İsmi ile müsemma gerçekten mert bir dostumuzdur. İstanbul’un değiştiremediği nadir insanlardan biridir. Çalışmalarıyla,karakteriyle İstanbul’un sanat muhitinde müstesna bir yer edinmiştir. Siz o kocaman şehirde mütevazi bir insanın kolay kolay bir yer tutabileceğini sanmayın. Orası devler ülkesidir. Hani derler ya aslanı kediye boğdururlar orada. Aynen öyle. Ama sağ olsun üstadımız dimdik ayaktadır ve inşaallah daha nice yıllar güzel çalışmalarını sürdürecektir.
Büyük insan üstadımız Necip Fazıl KISAKÜREK’in de veciz bir şekilde tavsif ettiği gibi celik- çomakla uğraşmayıp “Hat Sanatı” ile uğraşmaktadır. Gerçek bir hattat olduğunu eserlerinden siz de anlayabilirsiniz. Onun elinden çıkan bir sanat harikası olan divani bir “Şefaat Ya Rasulallah” levhası bu acizin evinin en güzel köşesini süslemekte ve baktıkça bana kendisini hatırlatmaktadır. Tabi bu levhaya da Sayın Hocam Müzehhib Cefer YILDIZ da güzel bir tezhib döşenmiştir ve her baktığım da bu levha bana gülümsemektedir. Her ikisi de bu fakirden bir kuruş talep etmemişlerdir. Eh biz de şöyle güzel bir çerçeve yaptırdık. Seyrine doyum olmuyor. Bu gün milyarları verseniz dönüp bakmam bile.
Dostlar, benim maksadım bir sanat yazısı yazmak değil. Veya Hat Sanatını anlatmak değil. Dünya kadar sanat adamları var yazsınlar okuyalım. Benim maksadım Sivas’ımızdan çıkan büyük bir sanat adamını siz dostlarımıza tanıtmak .Tanımayanlar için diyorum. Yoksa onu tanıyanlar kıymetini bilirler. Biz de rahmet-i rahmana kavuşan bir insanın arkasından yazı yazmak sanki moda olmuştur. Neden? Neden olacak ölmeden önce ona değer vermediğimizden.. Yani ben şimdi üstadı anlatmak için onun ölmesini mi bekleyeceğim? Allah gecinden versin. Üstadı öyle öldükten sonra şöhret-i kazibeye kavuşan kıytırık sanatçılara benzetmeyelim. O kendisini bu vadide çok güzel yetiştirmiş,en iyi hocalardan ders almış,en güzel müesseselerde çalışmış ve İstanbul’un çeşitli semtlerinde kurslar düzenleyerek halen talebe yetiştirmeye uğraşan kendisini bu sanata vakfeden hakiki bir sanatkardır. Biliyorum bu yazıya şöyle bir göz atınca beni arayarak “Molla Kasım neler yazmışsın gene” diyerek bir güzel beni paylayacak ama gülerek de bana kızdığını hissettirmeyecektir.
Şimdiye kadar bir çok kişisel ve karma sergi açan Hattat Talip Mert’in biyoğrafisi ile yazılarından birkaç nümuneyi buraya aldık. Erbabı görünce sanat derecesini hemencecik anlayıverir.
Yalnız şunu da yazmadan geçemem; Üstadın son olarak hazırladığı, Azim Dağıtımın büyük boy olarak kuşe kağıda basıp neşrettiği “Gül Destesi” isimli harika eseri beni büyüledi. Meğer bizim üstad yıllardır hat yanında tezhib ile de uğraşırmış. Gül hakkında yazılan beyitlerden seçtiği “sülüs ve celi sülüs yazı” ile yazdığı levhalara kendi eliyle tezhib yapmış. Akıl işi değil.İğne ile kuyu kazmış. Hayran oldum. Sevindim. Allah gayretini daim eylesin.KASIM DEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder