5 Şubat 2012 Pazar

Burası Sivas Gülüm

       Sivas’ı çocuk denecek yaşta bir Eylül serinliğinde terk etmiştim. Tabii bir daha dönmek üzere.  
       Yıllar sonra heyecanla geri döndüm, bir daha terk etmemek üzere.
       Bilmem ki başka şehirliler de böyle midir? Sivaslılar şehir dışına çıkınca anlarlar şehirlerinin kıymetini. Hani derler ya “Ol mahiler ki derya içredirler, deryayı bilmezler”. Sivaslılar da böyledir. Şehirlerinin kıymetini  buradayken bilmezler. Ne zaman ki bir vesileyle bir yerlere giderler,işte o zaman başlarlar hasret türküleri söylemeye,acıklı şiirler yazmaya.
       Ben de çocuk denecek yaşta gurbetin yumruğunu gözümün üstüne yiyince başladım çocukça şiirler yazmaya:
                                Kalbimden kopan bir parçadır
                                Kıvrandırır beni Sivas Şehri.
                                Her çağlayışında acıklı bir ses
                                Ağlar durur Kızılırmak nehri.
         Sivas neden kalbimden kopan bir parçadır? Neden Kızılırmak ağlar durur? Bu sualleri şimdiler de sakın bana sormayın. Bundan otuz küsur yıl önce sorsaydınız belki anlatacak bir şeyler bulurdum.
        Geçenlerde bir vazife için Üniversitemizin seçkin Fakültelerinden birinde bir sınıfta bulunuyordum. Gençler masalara, sandalyelere ve duvarlara olmadık şeyler yazmışlardı. Onlara göz gezdirirken duvarda kurşun kalemle yazılmış bir dörtlükle karşılaştım. Sağını solunu biraz düzelttim, şöyle yazmış:
                                Burası Sivas gülüm,
                                Günü gününden kara.
                                Bir sana hasretim,
                                Bir de gelmeyen bahara.

         Hemen gençlik yıllarıma döndüm. Yani otuz küsur yıl öncesine. Ah,o zamanlar duvarlara yazı yazmıyordum ama karamsarlık kalbimi çiziyordu.Uzun yıllardır bulunduğum Erzurum için,”beni bitirdin” diyordum.Kazasız belasız senden ayrılırsam,bir daha sana dönmem diyordum. 1975 yılının bir yaz gününde Erzurum’dan ayrıldım, bir daha geri dönmemecesine.İşe bakın ki siz;tam onbeş gün sonra Ankara’da rastladığım okul arkadaşlarımın arasına (bilet bulamadığım için) sıkışarak Erzurum’u gezmeye geldim.Dönerken yaşlı gözlerle döndüm.Şimdi şu kadar seneden sonra zaman zaman uğrarım Erzurum’a.Nemli gözlerle gezinirim sokaklarında.Ama artık ne Erzurum eski Erzurum’dur,ne de ben eski ben.Sonra biliyorum ki beni bekleyen kimse de kalmamıştır Erzurum’da.
         Hey gidi duvarlara yazı yazan şair. Muhtemelen kıytırık bir aşkla soytarı bir kıza tutuldun. O da seni maskara etti. Doğru tahmin ediyor muyum? Yani aşkına kıytırık dedim diye sakın kusura bakmayasın. Aşkı da sevgiyi de siz öldürdünüz oğlum. Her Allah’ın günü bir oğlanla gezen bir kızın aşkı kaç kuruştur? Veya her hafta bir kız değiştiren gençlerin aşkı kaç paradır? Her gün el ele gezen, her mekanda diz dize oturan, kuytulara bile ihtiyaç duymadan her gölgede bir birine (yüzlerce insanın gelip geçmesine aldırmadan) sımsıkı sarılan insanın aşkı kaç gün sürer bilmem ki.
          Eski aşıklar, sevdiklerine bakmaya kıyamazlardı. Sevdiklerinin yüzünde göz izi var mı diye telaşlanırlar, sevdiklerine  uzun yıllar ilan-ı aşk edemezler,günden güne eriyip solarlardı. Allah korusun belki aşkımız karşılık bulmaz da elin kızını veya oğlunu dillere destan etmeyelim diye korkarlardı.
           Ya siz ne yapıyorsunuz? Adına aşk dediğiniz karmaşık duygularınızı bastırmak için okulda, sınıfta, bahçede, sokakta olmadık şeyler yapıyorsunuz. Birbirinizden gönlünüz geçtikten sonra da başka aşklara yelken açıp başka birini (hatta bir masumu) bulup, güya gününüzü gün ediyorsunuz. Yazık,çok yazık. Ondan sonra da duvarlara şiir yazarak, aşkın üzerine kirli bir çentik daha atıyorsunuz.
       Hele bir dur, kireçli duvarlara şiirler yazan şair, söyleyeceklerim daha bitmedi. Sen Sivas’ta gelmeyen bahara hasret olduğunu söylüyorsun. Söyler misin ne kadar zamandır baharı bekliyorsun? Bak arkadaş,Sivas’a  bahar gelmiyor diye şehrimize haksızlık etmeye hakkın yok.Bahar gelmiyorsa bunda Sivas’ın suçu ne?Sonra baharı bekleyen bir tek sen misin? Bak ben elli senedir baharı bekliyorum, yine de gelmiyor. Her defasında diyorum: Acaba beklentilerim bir başka bahara mı kaldı? Kimselere söyleme de, artık bir elli sene daha beklemeye tahammülüm kalmadı.
        Sana bir iki sorum daha var şair. Günü gününden kara diyorsun Sivas’a. Hangi beyazlığı biliyorsun da şu Sivas’ın günlerini kara diye tarif ediyorsun? Bu günler kara ise beyaz günler nasıl olur? Bir tarif et de bilelim.
        Sahi arkadaş, sen hiç lapa lapa yağan karın altında, ellerin cebinde, şimdi unuttuğum bir şiirin dizelerini defalarca okuyarak Sivas Caddelerini, vaktin nasıl geçtiğini bilmemecesine hiç turladın mı?
        Sen hiç, gelmeyeceğini bildiğin halde istasyonda,
ne olur ne olmaz belki gelir diyerek günlerce birilerini bekledin mi?
        Sen hiç istasyon caddesinin kaldırımlarını arşınlayıp, parke taşlarını sayıp, yorulduktan sonra Cıbıllar Parkında dinlendin mi?
        Sen hiç Ulu Camide namaz kıldın mı?
         Sen hiç Taşhanda dostlarınla birer çay içip filozofça uzun sohbetler yaptın mı?
        Bir çok günler ansızın yatağından kalkarak, Sivas sokaklarında huzurun kalbine kalbine, serin serin dolaştın mı?
        Sen hiç Gökmedrese’yi, Şifaiye ve Buruciye Medreselerini hayran hayran gezdin mi?
        Sivas’ın bir çok yerinden görünen Yukarı Tekke Mezarlığını hiç ürpererek seyrettin mi?
         Söyle bakalım,sen bunlardan kaç tanesini yaptın? Belki bir ikisini yapmışsındır. Hepsini yaptığını zannetmiyorum. Ancak Sivas sokaklarında başıboş gezdiğini tahmin edebiliyorum.
        Eğer bunları yapmamışsan gel seninle bir anlaşma yapalım. Sen şu şehrimizi karalama, ben de sana bu söylediklerimi unutayım. Tamam mı? Anlaştık mı?
        Ya hu genç arkadaş! Benim onyedi sene Sivas hasretiyle yandığımı bilseydin, bana hak verirdin. Tabi beni tanımıyorsun ki, nereden bileceksin? Ben de seni tanımıyorum.
         Aslında seni tanısaydım belki sana bu kadar kızmazdım. Bak iki satırlık kurşun kalem karalamasıyla beni nerelere götürdün? Ne güzel unutmuştum bazı şeyleri. Ne diye hatırlattın ki ? Tahmin edemez miydin sanki bu satırları okuyacak, yaraları kabuk bağlamış, hatıraları küllenmiş birileri olabilir diye?
        Belki senin yaşındaydım, belki de senden küçüktüm o zamanlar. Şair Yavuz Bülent Bakiler’in senin gibi gençliğinde yazdığı şiirlerinden bazılarını ezberlemiştim. Yerli yersiz bazı dörtlükler dilime dolaşır dururdu o zamanlar. Bakın şimdi birini hatırladım:
                                Bir adam Sivas’ı düşünüyordu:
                                Ne gurbet, ne hasret,ne yar.
                                Küçük bir serçe gibi çıkıyordu evinden
                                Toz toprak içindeydi sokaklar.
        Şimdi daha iyi anlıyorum ki artık, tozlanan bizim hatıralarımızdır. Yoksa şehrimizde tozdan bir eser kalmadı. Bizim de gençliğimizden bir eser kalmadı. Kendi kendimizi avutmayalım kocadık artık Gençlerle aşık atamayız. Ama gelin görün ki gönül kocamıyor.Şu kadar yaşında kocaman bir adam oldum.Hala ansızın bir kapım çalınsa,mazide kalmış (ve yanıma zamanında hiç gelmemiş) birinin odama gelip gireceğini,tatlı tatlı yüzüme bakacağını,sonra aniden dönüp gideceğini ve beni bu yaşımda başıboş sokaklara salacağını zannediyorum.
        Gene üstad Bakiler’in bazı mısraları geldi aklıma:
                                     Şehir şehir dolaştırdım ben bu adamı
                                     Gönlünü edemedim.
                                     Yalnızdı, kimsesizdi, sevdalıydı üstelik
                                     Bırakıp gidemedim.

         Ya işte böyle, duvarlara şiir yazan şair ve hem de aşık arkadaş. Şimdi beni biraz olsun tanıyabildin mi? Senin de kalbini kırdım, olmadık şeyler söyledim. Kusuruma bakma. Benim yaşımda böyle şeyler oluyor. Bazen söylenmemesi gereken şeyleri pat diye söylüyoruz. Senden ve tüm aşıklardan özür diliyorum.
          Sana bir sır vereyim mi? Aynı benim gençliğim de senin gibiydi. Elimde kalemim sağa sola yazar dururdum.
           Sen gene de Sivas aleyhinde bir şeyler yazma.
           Çünkü ben sevdiklerim aleyhinde hiç kimseyi konuşturmam.
           Çünkü ben sevdiklerimi sonuna kadar severim.
                

                                                                      Kasım DEMİR                   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder