8 Ocak 2012 Pazar

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ İHTİSAS KÜTÜPHANESİ

Yed-i gadr-i müstaîreden ziyânım bî-hisâb
Tevbe ettim âriyet-çün kimseye vermem kitâb
                                                             Lâ-edrî
     Bakalım kütüphaneyi nasıl tanımlamışlar diyerek lügatlere bir göz attım. Okuyalım;
    Kütüphane:1-Basma veya yazma kitap, süreli yayın, harita ve benzeri eserlerin korunduğu, tasnif edilip okuyucuların hizmetine sunulduğu bina. Kitap konulan oda. Kitap dolabı. Kitapçı dükkanı.
      İşte kütüphane yukarıdaki gibi tanıtılmış baktığım iki lügatte. Emin olun bu satırlara bakarken hayal kırıklığına uğradım. Bir kütüphanenin bu satırlarla ifade edilmesine ne kadar hayıflandım, ne kadar üzüldüm. Peki bu tarifler yanlış mı ki hayal kırıklığına uğradınız diyebilirsiniz.

      Hayır, hayır gerçekten doğru ifadeler. Ben sadece iki lügate baktım. Kaç tanesine de baksam aşağı yukarı aynı tanımlamalarla karşılaşacağımı biliyorum. Ancak benim kafamdaki kütüphanenin böyle kuru bir şekilde anlatılması veya anlatılamaması nedeniyle burkuldum. Oysa benim bildiğim kütüphanenin bir de ruhu vardı. Demek ki tahayyüller bazen
    Kütüphane: 2-Kitap ve benzeri in toplandığı, saklandığı ve özellikle yararlanmaya sunulduğu ya da ödünç verildiği yer, kitaplık. Kitap satılan dükkan.

ifadelere sığmıyordu. Kütüphanelerin bir ruhu olduğunu belki çokları farketmeyebilir ama bir kütüphaneci, bir kitap dostu veya bir araştırmacı bunu gayet iyi bilir.


      Bizim pirimiz üstadımız merhum Ali Emiri Efendi’nin kurduğu, kurduğu ne kelime, yiyeceğinden içeceğinden kısarak biriktirdiği her kuruş ile dünyanın dört bir köşesinden topladığı kitaplarla tesis ettiği Millet Kütüphanesine siz, kitap konulan oda diyeceksiniz. Cennetmekan şimdiki kütüphanecilerin de piri olan üstadımız Ali Emiri Efendi’nin sağlığında bu ifadeyi onun yüzüne karşı kullanacak olan cesur bir insan şahsen düşünemiyorum. Çünkü kitap onun dünyasıydı. Kitap onun hayatının idamesine yardımcı olan tek malzeme idi. Bütün dünya zevklerine sırtını dönmüş,yalnız kitap sevgisine gönlünü açmıştı. Günlerce çalışıp çabalayarak kazandığını; bir dakikada bir kitaba veriyor, sahip olduğu her kitap için de çocuklar gibi seviniyordu.Rumeli’de görev yaparken Yemen’de olduğunu duyduğu bir yazma kitaba sahip olabilmek için, hemen naklinin Yemen’e yapılmasını isteyecek kadar gözü kara bir sevdalı idi. Ayrıca şimdiki Kütüphaneci kelimesinin karşılığı olan Hafızı-l-Kütüb yerine kendisi için Nazırı-l-Kütüb diyor ve böyle de mühür kazdırıyordu. Şimdi siz gelin de Ali Emiri Efendinin paha biçilmez yazmalarla dolu olan kütüphanesine kitapların konulduğu oda deyin bakalım!

     Derler ki; her medeniyet bilgiyle tesis edilmiştir.Bilgi kitaplarda,kitaplar ise kütüphanelerde muhafaza edilmiştir.Şayet medeniyetler,kitaplarla tesis ediliyorsa, bundan sonraki gelişmelerin hepsinde de kitap esas unsur olacaktır. Bir kütüphanenin güleryüzünü keşfetmedikçe, hiç bir medeniyetin oluşmasına katkıda bulunamayız. Hiçbir medeniyeti gerçek veçhesiyle anlayamaz, değerlendiremeyiz. Millet olarak içinde bulunduğumuz şimdiki durumun değerlendirmesini yaparken bile yüzümüz kızarıyorsa, o da işte kitaba, kütüphaneye ve buralarda açığa çıkarılmayı bekleyen bilgiye gereken değeri veremediğimizden değil midir?

      Şükürler olsun ki bunun farkına varanlar da yok değil. Sözü ilimizde yeni kurulan bir kütüphaneye getirmek istiyorum. Malumunuz Cumhuriyet Üniversitesi İahiyat Fakültesi 1994 yılında açıldı. Kurucu Dekan Prof.Dr.Fahrettin GÖZE hocamız ve yardımcıları fakültenin her eksiğini ikmal etmeye çalışırken,hocalar ve öğrencilerin kütüphane ihtiyaçlarını da düşünerek bir ihtisas kütüphanesi kurmaya karar verirler.İsabetli ve yerinde bir karar. Gerisi çorap söküğü gibi gelir. Akla hayale gelmedik yerlerden kitap bağışı olur. Zenginler zengince, fakirler de fakirce yardım ederler. Şimdi onaltıbin cilt kitaplık kütüphane hocalara ve öğrencilere hizmet vermektedir. Ne kadar kolay söyledik değil mi. Onaltıbin cilt kitap. Yıllardır kitapları para ile temin etmeye çalışan kitap dostlarının her birinin evinde acaba kaç cilt kitap vardır. Beşyüz mü? Altıyüz mü? Hadi yediyüzelli sen bilemedin bin diyelim. Biz beş senede onlatıbine, belki gelecek yıl yirmibin cilt kitaba ulaşacak bir kütüphaneden bahsediyoruz.

      Kütüphane kurmak çermikte çadır kurmaya benzemiyor. Bir kere bu işe gönül vereceksin, zaman vereceksin, para vereceksin. Haydi canım bir kütüphane kuralım demekle iş bitmiyor. Bir miktar aşık olacaksın bu işe. Allah ın izniyle gerisi gelir.

      Ben biraz fazla memleketçiyim galiba. İstiyorum ki fabrikaların en büyüğü Sivas’ta olsun. İstiyorum ki okulların en büyüğü Sivas’ta açılsın. Onbinlerce öğrenci burada okusun. En iyi hocalar burada ders versin. En iyi öğrenciler buradan mezun olsun. Enbüyük teknoloji ilimizde olsun. En canlı ekonomi burada olsun. Ne bileyim işte canım her şeyin en iyisi burada olsun istiyorum.Yine kütüphanelerin en iyisi, en büyüğü de Sivas ta olsun istiyorum. Sizin duygularınızı bilmem ama benim duygularım böyle. Sizce çok fazla şey mi istiyorum acaba?

      İşte yukarıdaki saydıklarım gibi Sivas bir ilim irfan yuvası olsun,bir kütüphaneler şehri olsun. Arayan her aradığını buralarda bulsun. Bu bakımdan İlahiyat Fakültesi İhtisas Kütüphanesini çok ama çok önemsiyorum. Bu gün onaltıbin cilt kitabı olan kütüphanenin kitap sayısının yakında yirmi, otuz, hatta kırkbinlere ulaşmasını arzu ediyorum. Doğunun en büyük kütüphanesinin burası olmasını istiyorum. Tabii istemekle olmuyor. Yardımlaşmak, çalışmak ve gayret de gerekiyor.

      Efendim, ben böyle gayretli insanlardan bir kaç tanesini tanıyorum. İlahiyat Fakültesinin ilk açılışında emeği geçenlerden bahsetmek isterim. Başta da bahsettiğim gibi Sayın Prof.Dr.Fahrettin GÖZE, yoğun işlerinin yanında kütüphanenin kurulması için kolları sıvadı. Yanına kitap dostu, dekan yardımcısı Sayın Doç.Dr.Hakkı AYDIN hocamızı da alarak ilimizin bütün kaldırım taşlarını defalarca adımlamak suretiyle kurdukları derneğe teberru toplayıp, bunu da kitap alımına harcadılar. İstanbul daki Sivas’ lılara ulaşarak onları bağışa yönlendirdiler. Kitapçıları gezerek temel kaynakları aldılar. O zamanın Dekan Yardımcısı Yrd.Doç.Dr.Selahattin YILMAZ beyin emeklerini,teşviklerini ve ta Kayseri lerden kütüphanemize kitap kazandırdığını okuyucuya hatırlatmadan geçemeyiz.

      Yine bunlar gibi aziz dostum Doç.Dr.Hüseyin AKKAYA hocamın aşık olduğu kitapları kütüphaneye kazandırabilmek için her zamanda, her zeminde,her halükarda yaptığı olağanüstü hamlelere İstanbul’da bizzat şahit oldum. Şimdi özel bir bölümde toplanan eski nadir kitaplar,mahzun mahzun durduğu İlim Yayma Cemiyeti Genel Merkezinden bağış olarak alınmasının bütün manevralarını yaşadım.Yine İstanbul’un en eski kütüphanelerinde bulunan kitapların bir nüshasının kütüphanemizde bulunmasının itibarımızı artıracağını her vesileyle kafamıza sokan da kendisidir. Hala kitap ve kütüphane hakkındaki tecrübelerini bıkmadan usanmadan bizlere aktarmaktadır. Hatta rivayete göre (Allah gecinden versin) öldükten sonra binlerce kitabını da kütüphanemize şimdiden bağışlamıştır.

      Kılıcın kında paslanması gibi kitaplar da tozlu raflar da tozlanırmış. İşte bu kitaplardaki tozları yutmayanlar, kütüphanelerdeki kuru iskemlelerde bir çok zamanını geçirmeyenler istikbal için fazla umutlanmasınlar.Onların istikbali yoktur.Hani derler ya,normal insanlar, yerler, içerler, zamanı gelince de bu dünyadan göçerler. Bizim normal insanlara ihtiyacımız yoktur. Çünkü onlardan memleketimizin her köşesinde mebzul miktarda vardır. Bize olağanüstü insanlar lazım.Yiyen içen ama okuyan,düşünen,üreten aynı zamanda çevresini de yönlendiren insanlar. Zaten bu gibilere yeterince sahip olamadığımız değilmi ki; herşeyi içinden çıkılamaz hale getirdik.

       Önce ilim,önce irfan,önce ahlak ve eğitim.Bu hazinelerin hepsi kitaplardadir. Hem de yedi kat yerin dibinde değil; elimizin altında, gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde. İşte burada.

     Birgün gelin misafirimiz olun. Biliyor musunuz ki,kütüphaneler en iyi misfirhanelerdir. Orada kitaplar,misafirlerini en iyi şekilde ağırlarlar. Ne istiyorsa misafirler,kitaplar onu ikram ederler.

      Maksadımız; Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İhtisas Kütüphanesini aziz okuyucularımıza tanıtmak, emeği geçenleri hayır ve şükranla yadetmekti. Ben kendi hesabıma onlara minnettarım. Sadece kurulma aşamasında değil, bir kitapla ve bin lira ile dahi katkıda bulunanlarla, külliyetli miktarda kitap bağışlayanların tamamına şükranlarımı sunuyorum.

     Burada değerli şair ve yazar hemşehrimiz Yavuz Bülent BAKİLER ile Ahmet Turan ALKAN üstadımıza bağışladıkları kitaplardan ötürü minnet ve hürmetlerimi ifade etmek isterim.

gereçler



    Hülasa-i kelam, Orta Anadolu’nun en güzel ve en faal kütüphanesini tesis etmektir muradımız. Siz bakmayın yazımıza ödünç kitap vere vere canı yanmış, sonra da tevbe etmiş, asabiyyü’l-mizac rahmetli bir şairimizin beyitiyle başladığımıza. Sizleri de bekleriz aramıza. Gelirken de boş gelmeyin. En azından koltuk altınıza bir de kitap sıkıştırın.

           
                                                                                                                KASIM DEMİR
 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder